Keskinlik Bir Burjuva Kavramıdır

İçindekiler

    Henri Cartier-Bresson, modern fotoğrafçılığın efsanevi figürlerinden biridir. Onu yalnızca “anı yakalama ustası” olarak değil, aynı zamanda fotoğrafın sınırlarını zorlayan bir düşünür olarak da tanırız. Ünlü sözü “Sharpness is a bourgeois concept” yani “Keskinlik bir burjuva kavramıdır”, yıllardır sanatçıları, eleştirmenleri ve fotoğraf meraklılarını düşündürmeye devam ediyor. Zira bu sözleriyle Cartier-Bresson, sadece teknik bir tartışma değil; sanatın özü, toplumsal sınıflar ve yaratıcılık felsefesi üzerine de derin bir yansıma sunuyor.

    Kökeni ve Tarihi Bağlamı

    Henri Cartier-Bresson, Magnum Photos’un kurucularından ve 20. yüzyılın en etkili sokak fotoğrafçılarından biri olarak bilinir. “karar anı” (decisive moment) kavramıyla fotoğrafçılığı dönüştüren Cartier-Bresson, bu ikonik sözünü 2002 yılında Vanity Fair dergisinin 80 yaş üstü fotoğrafçılar portföyü için moda ve portre fotoğrafçılığının provokatif ismi Helmut Newton’un portresini çekerken söylemiştir. O dönemde 94 yaşında olan Cartier-Bresson, Newton ve eşi June Browne (Alice Springs takma adıyla bilinen) ile Paris’teki Rue de Rivoli’deki evinde öğle yemeği yemiş, ardından yakındaki bir parka giderek fotoğraf çekimi yapmıştır. Bresson’un çektiği fotoğraflar elinin titremesi nedeniyle biraz bulanık çıkınca, Newton’a dönerek, “Keskinlik bir burjuva kavramıdır” demiştir. Ertesi yıl Newsweek dergisinde Dana Thomas tarafından yayınlanan bir makale için yapılan röportajda o anı gülerek anlatan ve “Muhteşemdi” diyen ise Helmut Newton olmuştur.

    Aslında bu karşılaşma iki farklı fotoğrafçılık yaklaşımını sergiliyor olmasıyla da dikkata değerdir: Henri Cartier-Bresson’un spontane, anı yakalayan stili ile Helmut Newton’ın stüdyo temelli, keskin ve erotik kompozisyonları. Cartier-Bresson’un asıl derdi, fotoğrafın ruha dokunan yönüydü. Ona göre bir fotoğrafı değerli kılan şey, teknik kusursuzluk değil, içinde taşıdığı hayat, an, duygu ve hikâyeydi.

    Fotoğrafçılıkta Keskinlik Takıntısı

    Dijital çağda fotoğrafçılık deyince çoğu kişinin aklına megapikseller, lens keskinliği, ultra çözünürlük geliyor. Hatta sosyal medyada sıkça gördüğümüz lens keskinliği ve piksel piksel netlik alabilmeye dair yapılan paylaşımlar da bu takıntının bir göstergesi olarak sunulabilir.

    Fotoğrafçılıkta “keskinlik”, görüntünün netliği, detayların belirginliği anlamına gelir. Yüksek çözünürlüklü sensörler ve lenslerle obsesif bir şekilde peşinden koşulan bir özelliktir. Ancak Cartier-Bresson’a göre, bu bir “burjuva kavramı”dır. Yani bir anlamda orta sınıfın konformist, maddi ve güvenli değerlerini yansıtır.

    Analog fotoğraf çağında fotoğraf çekerken grenli ve bazen bulanık görüntüler ortaya çıkaran fotoğrafçı, bunu asla kafaya takmazdı zira onun asıl odak noktası duygusal derinlik ve anın ruhuydu. Örneğin, ünlü “Behind the Gare Saint-Lazare” (1932) fotoğrafında, öznenin sıçrayışı keskin değildir ancak hareketin enerjisi mükemmeldir. Bu yaklaşım, keskinliğin teknik bir zorunluluk olmadığını, sanatın ifadeyi ön plana çıkardığını vurgular. Günümüzde filtreler veya AI tabanlı netleştirme araçları gibi teknolojilerle keskinlik kolaylaşsa da, Daido Moriyama gibi bazı fotoğrafçılar kasıtlı bulanıklık kullanarak bu kavrama meydan okur. Bir sokak fotoğrafında biraz hareket bulanıklığı, bir portrede hafif odak dışılık, izleyiciyi duygusal olarak yakalayabilir.

    Bir Burjuva Kavramı Olarak “Keskinlik”

    Burjuvazi, tarih boyunca gösteriş, konfor ve statüyle anılmıştır. Karl Marx’ın sınıf teorisinden gelen “burjuva” terimi, en yalın haliyle özetlemek gerekirse köylüler ile aristokrasi arasında bir yerlerde bulunan orta sınıfın materyalist ve konformist değerlerini ifade eder. Cartier-Bresson’un sözünde keskinlik, güvenli, ölçülebilir ve ticari başarı odaklı değerlerin bir metaforu olarak kullanılmıştır. Yani fotoğraftaki keskinlik ve kusursuz netlik, pahalı ekipmanların vitrini veya teknik üstünlüğün ispatı haline gelebilir. Bu da hiç kuşkusuz akıllara sanatın ticarileşmesini ve mükemmelliğin galerilerde satılabilirlik için bir kriter haline gelmesini getirmektedir. Oysa avangart sanatçılar, bulanıklık veya belirsizlikle toplumsal normlara karşı çıkarlar.

    19. yüzyılın empresyonist ressamları gibi Cartier-Bresson da netlik yerine izlenimi tercih eder. Bu, burjuva estetiğinin reddi; orta sınıfın “mükemmel” görüntü talebine karşı bir isyan olarak görülebilir. Günümüz kapitalizminde yüksek kaliteli fotoğraf makineleri ve lensler keskinliği demokratikleştirse de bu durum hâlâ elit bir tüketim kültürü yaratmaya devam etmektedir.

    Teknik mükemmellik uğruna hikâyeyi, duyguyu, anı kaybediyorsak, elimizde yalnızca soğuk bir görüntü kalır.

    Son Sözler

    Dijital fotoğrafçılıkta keskinlik takıntısı devam etse de Cartier-Bresson’un sözleri ilham kaynağı olmaya devam ediyor. Sosyal medyada kullanılan #sharpnessisbourgeois gibi etiketler, fotoğrafçıları deneysel olmaya teşvik ediyor.

    Bence Cartier-Bresson’un eleştirisi hâlâ geçerliliğini sürdürüyor. Teknik mükemmelliğin tek başına yeterli olması söz konusu olamaz. Sanat her zaman insanın içinden geçenlere bakar ve bazen bunları aktarmanın en iyi yolu keskinlikte değil, bulanıklığın içinde gizlidir.