Flanörlük yıllar boyunca her biri bu kavrama kendi özgün yorumunu katan birçok düşünür ve yazarın ilgisini çekmiştir. Bu yazıda, söz konusu düşünür ve yazarlardan alıntılar yaparak flanör kavramının evrimine, edebi bir figürden kültürel bir sembole ve dünya hakkında bir düşünme biçimine nasıl dönüştüğünden bahsedeceğim.
Flanör Teriminin Anlamı
Genel kabul gören tanımıyla flanör bir sokak uzmanıdır. Yaratıcı zihnini besleyen deneyimler ararken gördüğü her şeyi kaydeden gözlemci bir kent gezginidir. Flanör kelimesini Fransızcadan (Flâneur) çevirmek bir hayli zor. Fransızca-İngilizce sözlükler, flanörü gezinen, aylak aylak dolaşan biri olarak tanımlıyor. Ancak bunlar tam anlamıyla flanör teriminin hakkını vermiyor.
En değerli fikirlerimiz genellikle hiç beklemediğimiz anlarda tesadüfen ortaya çıkanlardır. Kaldırımda yürürken, gideceğiniz yere varmak için acelemiz yokken, sadece manzaraları, sesleri algılarken ve hatta duş alırken zihnimizde birden hareketlenmeler olur. İşte flanörün varoluş nedeni bu rastgele anlardır. Esasında flanör edebi bir figür olarak ortaya çıkmıştı ancak yıllar içinde hayatımıza entegre edebileceğimiz bir ideolojiye dönüştü. Öyle ki flanörler ve flanözler gibi düşünerek daha yaratıcı olabilir, kararlarımızı basitleştirebilir ve yepyeni bir düşünce tarzının kapılarını açabiliriz.
İlk yıllarında olumsuz bir çağrışım yapmış olsa da günümüzde flanörlük oldukça pozitif bir anlama sahip. Bunda, onu kitaplarında ve makalelerinde derinlikli bir figür olarak tanımlayan yazarların payı büyük. Şimdi zamanda bir yolculuğa çıkalım ve yıllar boyunca flanörler hakkında neler söylendiğine bakalım.
Flanör ve Flanörlük Kavramlarının Tarihsel Süreci
Flanör kavramı ilk olarak 1840’larda ortaya çıktı ve o zamandan beri her biri bu kavramı kendine özgü bir şekilde ele alan ekonomik, felsefi, kültürel ve tarihi alanlardaki birçok düşünür ve yazar tarafından teorileştirildi. Flanörlük süreç içinde kentsel yaşamı, moderniteyi, bireyselliği ve kapitalizmi daha iyi anlamaya yardımcı olmak için bir araç olarak kullanıldı. Şimdiyse dünya hakkında tam teşekküllü bir düşünme biçimine dönüştü. Her şey, terimin kendisini kullanmasa da bir Edgar Allen Poe hikâyesiyle başladı.
Edgar Allen Poe (1840)
“Kendimi tuhaf bir şekilde uyarılmış, irkilmiş ve büyülenmiş hissettim. “Ne kadar vahşi bir tarih,” dedim kendi kendime, “bu bağrın içinde yazılmış!” Sonra adamı gözümün önünden ayırmama ve onun hakkında daha fazla şey öğrenme arzusu geldi.”
— Kalabalıkların Adamı, Edgar Allen Poe
1840 yılında Edgar Allen Poe, “Kalabalıkların Adamı” isimli bir kısa öykü yayınladı. Bu öykü, bir kafede oturup insanları izleyen ve sanki yanından geçen her insanın ruhunu okuyan bir anlatıcı tarafından anlatılıyordu. Öyküde, anlatıcının yanından geçen yaşlı ve gizemli bir adam onun dikkatini çeker ve anlatıcı daha fazlasını öğrenme dürtüsüyle sokaklara fırlayıp bu adamı takip etmeye başlar. Yaşlı adam anlatıcıyı Londra sokaklarında öylece dolaştırır, çarşılarda ve dükkânlarda hiçbir şey satın almadan sadece gözlem yapar. Ertesi sabah adamın davranışları karşısında bitkin ve kafası karışmış olan anlatıcı, dikkatini çekebilmek için yaşlı adamın yoluna çıkarak tam karşısında durmaya karar verir. Ancak yaşlı adam onu fark etmez ve sanki orada değilmiş gibi geçip gider. Bu da okura iki adamın -gözlemci ve gezinen- aynı kişinin iki farklı yüzü olduğunu ima eder.
Poe bu öyküde flanör kelimesini hiç kullanmaz, ancak farkında olmadan öykünün çevirmeni olan Charles Baudelaire’e sonraki yazılarında bu kavramı tartışması için ilham verir.
Charles Baudelaire (1845)
“Kusursuz bir flanör, tutkulu bir gözlemci için ahalinin tam orta yerini, hareketin gel-git noktasını, gelip geçici ile sonsuzun arasını mesken tutmak müthiş bir keyiftir. Evden uzak kalmak ama her yerde evinde hissetmek; dünyanın merkezinde olmak, dünyayı gözlemek ama dünyadan saklı kalmak.”
— Modern Hayatın Ressamı ve Diğer Denemeler, Charles Baudelaire
Parisli yazar Charles Baudelaire, flanörü edebi bir figür haline getirerek ondan “şehir sokaklarının centilmen gezgini” olarak bahsetmiştir. Tarihin bu noktasında diğerleri flanörlere olumsuz bir gözle bakarken ve onları motivasyonsuz, kararsız adamlar olarak resmetmeye çalışırken, Baudelaire flanörlere büyük saygı duymuştur. Baudelaire için flanör, birey ve şehir arasındaki ilişkiyi daha iyi anlamamıza ve tasvir etmemize yardımcı olan sanatsal bir ruhtur. Ona göre, flanörlük sayesinde bir metropolün kalbindeki gelgitler içinde bile anonim ve özerk kalmak mümkün hale geldi.
Walter Benjamin (1929)
“Flanör, sanatçıların mahalleleri, doğum yerleri ve prens sarayları hakkındaki tüm bilgisini, yıpranmış tek bir eşiğin kokusu ya da tek bir kiremidin dokunuşuyla takas etmekten mutluluk duyacaktır.”
— The Arcade Projects, Walter Benjamin
Walter Benjamin, Baudelaire’in ortaya attığı “gözlemci flanör” kavramını benimsemiş bir filozof ve yazardı. Flanörü, son derece zeki gözlemleriyle şehri araştırmaya çalışan amatör bir dedektif-gazeteci olarak görüyordu. Sokak tabelaları onun oturma odası resimleri, gazete bayileri ise kütüphanesiydi. Benjamin, flanörlük kavramını kentsel bir araştırma biçimi olarak yeniden tanımlandı. Onun tanımına göre, flanörler şehir hayatını çözülmesi gereken bir şifre gibi deşifre edebiliyor, ipuçlarını aramak için her sokak köşesini, her yüzü ve her duvarı tarıyordu. Ayrıca modern kapitalist kültürü yorumlamak için de iyi bir araçtı.
Edmund White (2001)
“Flanör, tanımı gereği muazzam bir boş zamana sahiptir. Belirli bir hedef ya da zamanın sıkı bir şekilde paylaştırılması flanörlüğün doğasına aykırıdır. Flanörler, bir sabahı ya da bir öğleden sonrayı önceden planlanmamış bir gezinti için ayırabilen kişilerdir.”
— Flâneur: Paris’in Paradoksları Arasında Bir Gezinti, Edmund White
Amerikalı yazar Edmund White, Paris’in başka türlü göremeyeceğimiz bir haleti ruhiyesinin kapılarını aralayan modern bir rehber kitap yazarak bizi şiirsel bir flanörün gözünden kentte gezintiye çıkarıyor. Yazar, bireyleri flanör olmaktan alıkoyduğuna inandığı şeyleri sıraladığı kitabında, kendini geliştirmeye yönelik amansız dürtüyü, sürekli çalışma ihtiyacını, katı seyahat gündemini ve keskin hatlarla belirlenmiş güzergâhları, flanörlüğün birer tehdidi olarak görüyor. Kitap aynı zamanda yazarın kendi yorumlarını da içeriyor. Hatta White bir noktada, Amerikalıların gezgin olmak için pek de uygun olmadıklarını savunuyor ki bu şimdiye kadar tanıştığım Amerikalıları şöyle bir düşündüğümde benim de yüzde yüz katıldığım bir yorum.
Nassim Taleb (2004)
“Bir flanör, turistten farklı olarak, her adımda fırsatçı bir şekilde programını (ya da gideceği yeri) gözden geçirme kararı alan ve böylece elde ettiği yeni bilgilere dayanarak farklı bir şeyleri özümseyebilen kişidir.”
— Antifragile: Things That Gain from Disorder, Nassim Taleb
Nassim Taleb, “Antifragile” adlı kitabında rasyonel flanör kavramını ortaya atıyor. “Flanör, bir şeyleri yapmanın belirli bir yoluna kilitlenmeyen biridir. Bunun tam tersi mi? Bir turist.”
Taleb’in flanörü, seçenek arayan ve devamlı olarak alternatiflerini değerlendiren kişidir. Taleb’e göre, ne olacağını asla tahmin edemeyeceğimiz için kendimizi her zaman farklı seçeneklerimiz olacak şekilde konumlandırarak daha fazla deneyim elde edebiliriz. Zira ancak bu şekilde gerekli tüm bilgilere sahip olabilir, değerlendirme yapabilir ve en mantıklı kararı verebiliriz. Rasyonel bir gezginin kendisine zarar veren şeylerden kaçınması, yeni şeyler denemeye devam etmesi ve olumlu bir sonuca ulaştığında bunu fark edebilmesi gerekir. Böylece, oportünizm yoluyla kişisel özgürlüğüne kavuşur. Nassim Taleb için flanör bir deneyci, bir deneme yanılma ustasıdır. Asla bir planın esiri olmayan bir kendi kendine öğrenendir.
Flanörü ve Flanörlüğü Doğru Tanımlamak
Flanör kavramı, yaşam için bir metafor olarak görülebilir. Flanörlük, dünyanın aşırı mantıklı ve hedef odaklı tutumuna karşı bir tepkidir, zira bir flanör gibi düşünmek, bizi giderek daha fazla kurala uymaya zorlayan bir dünyada özgürlüğümüzü ve sanatsal, yaratıcı zihinlerimizi korumamızı sağlar. Bu noktada, tüm bu vurguların altını doldurmak ve flanörlüğü biraz daha anlaşılır kılabilmek adına günümüzün flanör ve flanözlerinin olmazsa olmazlarından bahsetmemizde yarar var.
Flanör Gezgindir
Flanör, hayata peripatetik bir şekilde yaklaşan kişidir. Flanörler gerçek modern gezginlerdir ve dünyayı dolaşırken kendi meraklarının esiri olurlar. Bir amaç ya da güzergâh olmaksızın yürür, bir yerden bir yere gezinirler. Belki belirli yerlerde nispeten kısa süreler için bulunurlar ya da bir süre kalırlar. Hayatta başlarına gelen en iyi şeylerin şans eseri olduğunun son derece farkındadırlar. Bu gündemsiz gezintiler, flanörleri başka türlü ortaya çıkmayacak sonsuz sayıda yeni tesadüfi karşılaşmaya açar. Beklenmeyeni ararken, kaybolmanın verdiği heyecanı memnuniyetle karşılarlar. Bu süreçte, hayal bile edemedikleri şeyleri bulabilir, varlığından asla haberdar olmadıkları insanlara rastlayabilirler.
İyi bir flanör olmak için bilmediğiniz şeyleri ararken popüler dünya görüşlerinin ötesini görebilmek gerekiyor. İronik bir biçimde, flanör keşfettiği şeylere onları aramayarak ulaşır.
Flanör Gözlemcidir
Flanörler, görsel duyuları harekete geçiren ortamlarda başarılı olan tutkulu gözlemcilerdir. Meraklı bakışları ve yüksek gözlem becerileriyle başkalarının göremediği şeyleri görebilirler. Dünyayı sanki ilk kez görüyormuş gibi yaşarlar. Her şeyi sadece olduğu gibi görürken tarafsız kalmayı başarabilirler. Karşılaştıkları her insanda yeni bir hikâye, gördükleri her manzarada yeni bir içgörü gizlidir. Kendilerini şaşırtan şeylerin derinine indikçe çok katmanlı keşifler yaparlar. Onları yaratıcı, öğretmen, insan sarrafı, girişimci ve kanaat önderi yapan da tam olarak budur.
Flanör Belgeselcidir
Flanörler, anlatacak pek çok büyüleyici hikâyesi olan kişilerdir. Kendi kişisel zevkleri için keşfe çıksalar da, yolculuklarından edindikleri bilgi ve fikirleri başkalarının da işine yarayabileceği umuduyla belgelemeyi severler. Tıpkı gazeteciler gibi, gezginler de gelecekteki çalışmaları için ilham, görüntü, düşünce, anı ve deneyim toplarlar. İzlenimlerini kaydeder, öğrendiklerini paylaşır, başarı ve başarısızlıklarını belgelendirirler.
Flanör Deneycidir
Flanörler, gerçek keşfin sınırların ötesinde yaşarken yapıldığını bilirler ve konfor alanlarından çıkıp yeni şeyler denemekten korkmazlar. Özgürlüğü deneyerek bulurlar. Nassim Taleb’in “rasyonel ama yönlendirilmemiş deneme-yanılma temelli araştırma” dediği şeyi yaparak, yani bir yandan özgürlüklerini koruyarak bir yandan da daima fırsatçı kalarak hayatlarını sürdürürler. Flanörler deneyime karşı derin bir açlık duyarlar ve incinmekten korkmazlar. Aslında, incinerek veya başarısızlığa uğrayarak daha sağlam hale geldiklerinin son derece farkındadırlar. Rastlantısallık arayışı sayesinde, hayat onlar için sürekli heyecanlı ve ilham verici olmaya devam eder. Taleb’in dediği gibi, “Dehayı uyandıran şey zorluktur.” Rasyonel düşünebildikleri, iyi sonuçları ortaya çıktıklarında fark edebildikleri ve kendilerini büyük ölçüde geriye götürecek şeylerden kaçındıkları sürece, flanörler bir adım önde olacaktır.
Flanör Hayatı Akışına Bırakır
Programların katı bir şekilde uygulanmasına karşı olan flanörler, üretkenliği en üst düzeye çıkarmaya veya belirli bir hedefe ulaşmaya odaklanmaz. Onlara göre, hayatı fazla düşünmeye, mümkün olduğunca üretken olmak için günün her saatini planlamaya dair baskı hissetmeye gerek yoktur. Kontrolü ellerinde tutmaya çalışmak yerine, hayatı kendi akışına bırakırlar. Kendilerinin randevulara, planlara ya da yaşam koşullarına mahkum edilmesine izin vermezler. Bunun yerine, yeni bilgilerle karşılaştıkça gerçek zamanlı kararlar almak için daha fazla zaman harcarlar. Hayatlarını katı, düzenli bir programa göre yaşamak yerine açık, esnek planların peşinde yaşarlar.
Flanör Tüm Dünyayı Kendi Evi Yapar
Flanörlerin ev kavramı akışkan ve uyarlanabilir bir haldedir. Konutlarının dört duvarı arasında olduğu kadar şehrin kalbinde de kendilerini evlerinde hissetmeyi bilirler. Bunu yaparken, coğrafyaya bağlı bir kimliğin ötesine geçer ve kendilerini dünya vatandaşı olarak tanımlarlar. Onları bu kadar iyi gözlemci yapan özelliklerinden biri de budur. Sahip oldukları empati, hoşgörü ve bağlılık düzeyi, normalde asla ortaya çıkmayacak etkileşimlere ve içgörülere fırsat verir.
Flanör Anlam Arar
Flanör, gözlem ve keşif yoluyla hem kendini hem de dünyayı daha iyi anlamaya çalışır. Kendini dönüştüren şeylerin peşine düşer. Bir sonraki hazzın hedonistik arayışından ziyade, kendi iç benliğinde derin bir yankı uyandıran şeyin arayışındadır. Onu bulduğunda ise onun gerçek özüne gizlice uyum sağlamaya çalışır. Flanörlük işte bu yüzden sadece amaçsızca dolaşmak ya da boş durmak değil, ruha hitap eden şeyleri aramaktır.
Flanör Özgürdür
Tanım olarak flanör, büyük miktarda boş zamana sahip olan, kısıtlama olmaksızın gezmek için zaman ayırabilen kişidir. Çoğumuz için zamanımızın çoğunu kısıtlayan şey işimiz ya da finansal hedeflerimizdir. Bu nedenle, kendimizi bu tür katı programlardan tamamen uzaklaştırmak adına bir miktar finansal özgürlük yaratmak gerekir. Flanörler girişimcilik yoluyla veya tutkularını işleriyle birleştirerek finansal özgürlüğe ulaşmanın yollarını ararlar. Ancak temelde bir flanörün sahip olduğu özgürlük, aslında bir ruh halidir. Bu, yavaşlamak ve hayatı daha fazla özümsemek, çevremizde daha fazla var olmak ve heyecan veren şeylerden ilham almakla ilgilidir. Kafamızdaki sesleri susturma, olayları önyargı, yargılama veya ego olmadan gerçekte oldukları gibi görme yeteneğidir.
Flanör Anlık Olana Odaklanır
Flanör, kendine odaklanmak ve kişisel hedefleri hakkında uzun vadeli düşünmek yerine, dışarıdan bakar. Anlık olanla ya da Baudelaire’in deyişiyle “koşulların tiranlığıyla” büyür.
Ünlü Flanör ve Flanözler
Flanörlüğün özünü benimsemeyi başarmış, tarihteki başarılı sanatçı ve düşünürlerden bazıları:
Henry David Thoreau
Nassim Taleb
J.K. Rowling
Albert Einstein
Charles Darwin
Aristoteles
William Wordsworth
Pierre Trudeau
Thomas Jefferson
Virginia Woolf
Soren Kierkegaard
Guy Laliberté
Socrates
Friedrich Nietzsche
Ludwig Van Beethoven
Rebecca Solnit
Louise Lecavalier
Leo Tolstoy
Leonard Cohen
Son Sözler
Çocukken gözlerimiz açık ve meraklıyızdır. Hayatın sorumluluklarından azade bir şekilde özgürce dolaşırız. Ancak büyüdüğümüzde işler değişir.
Hayat giderek daha aceleci, önceden planlanmış ve rastlantısallıktan yoksun hale gelir. Kendimizi sürekli bağlantı halinde, aşırı bilgilendirilmiş ve öngörülebilir olana takılıp kalmış vaziyette buluruz. Hap bilgiye bağımlı, tefekkürlü düşünceye alerjik olmuşuzdur. İşlerimizde öngörülebilir basit çözümleri ve kısa yoldan uygulanabilen şeyleri tercih ederiz. İşleri yapmanın tek bir yoluna gereğinden fazla odaklandığımızda muhtemel fırsatlarla karşılaşma ihtimalimizi en aza indiririz. Organizasyon ve zaman yönetimi takıntımız, bizi yaratıcılıktan uzaklaştırıp vasatlığa yöneltir.
Halbuki yaşamın büyük bir kısmı öngörülemezlikten ibarettir. Yenilik, fırsat, ve büyüme gibi kavramlarla, mantık çerçevesinde alınan riskler sonrasında tanışırız. Peki ya, gezgin bir zihniyet benimseyip keşfe giden o uzun yolu seçseydik? Etrafımızda olup bitenleri daha iyi anlamak için daha sık yavaşlasak mesela? Çevremizde olanları daha iyi algılamak ve bize ilham veren şeyleri aramak için biraz daha fazla zaman ayırsak? Noktaları birleştirmek, o noktaların sayısını çoğalttığımızda çok daha keyifli hale gelir, öyle değil mi?
Şans eseri karşılaşmalara hayatımızda daha çok yer açmalı ve elbette ki daha fazla rastgele maceraya atılmalıyız. İkinci kitabımda da yazdığım üzere, yaşam sürekli devinim halinde ve biz de bunu takip etmek durumunda olan bireyleriz. Ve bize öğretilenin aksine, belirsizlik aslında o kadar da kötü bir şey değildir.