Rönesans döneminin en ünlü ve özgün düşünürlerinden olan İtalyan tarihçi, politika ve askerlik kuramcısı, oyun yazarı ve diplomat Niccolo Machiavelli, hem Rönesans dönemindeki çağdaşları hem siyasal düşünce tarihçileri hem de genel olarak siyaset kuramı ile ilgilenenler tarafından oldukça farklı biçimlerde yorumlanan bir düşünürdür.
Rönesans döneminde genellikle şeytanlığın, katilliğin, canavarlığın veya en azından ahlaksızlığın ve dinsizliğin övgüsü olarak algılanmıştır. Siyasal düzeyde zorbalığı övdüğü kabul edilen bu düşünürden ve fikirlerinden korkulması, bu fikirlere karşı insanlığın korunması gerektiği düşünülmüştür. Bununla birlikte, ortaçağın sonlarına doğru ortaya çıkan kent devletlerinde sıkça görülen “cumhuriyet” yönetimlerinde gözlenen ve Rönesans ile “ideal “ haline gelmeye başladığını bildiğimiz “özgürlük” ve “birey” anlayışlarının etkisinde ve bu anlayışları geliştirici yönde fikirleri de Machiavelli’nin savunduğu ileri sürülmüştür. Ayrıca Machiavelli’nin bilimsel bir dünya görüşü geliştirmeye yöneldiği, özellikle siyaseti dinsel niteliklerden arındırarak modern siyaset biliminin kurulması yolunda bir başlangıç yaptığı da kabul edilir. Dahası, modern anlamda siyaset biliminin kurulmasına yaptığı katkılarla öne çıkan Machiavelli’nin, ilk defa örgütlenmiş bir güç olarak, kendi bölgesinde üstün ve diğer devletlerle ilişkilerinde bilinçli bir yükselme politikası izleyen bir siyasal kurum anlamında “devlet”ten söz etmesi “ülke-insan-egemenlik” unsurlarıyla belirlenen modern ulusal devletin Niccolo Machiavelli ile kuramlaştırılmaya başladığı düşüncesine yol açmıştır. Machiavelli’nin siyasi kuramlarından söz etmeden önce onun Rönesans İtalya’sının tarihsel bağlamı içindeki yaşamından bahsedilmelidir.
Machiavelli’nin Hayatı
Niccolo Machiavelli 1469 yılının Mayıs ayında Floransa’da doğmuştur. O dönemde İtalya Venedik, Milano, Napoli ve Floransa gibi kent devletleri ile ayrı bir siyasal birim olan “Papalık Devleti” Vatikan bölünmüş bulunmakta, bu birimler arasında da çatışmalar, anlaşmazlıklar devam etmekteydi. Babası Montespertoli kökenli bir hukukçuydu. Dönemin burjuva çocukları gibi hümanist bir eğitim görmüştür. 1481 yılında başladığı öğrenim hayatında, ilk derslerini tanınmış bir Latince hocası olan Paolo da Ronciglione’den almış 1490’lara doğru ise Floransa Üniversitesine girmiştir. 1498’e kadar olan yaşamıyla ilgili neredeyse hiçbir şey bilinmemektedir. Machiavelli genellikle kendi kendini yetiştirmiş bir kişi olarak kabul edilir.
Machiavelli 1498 yılında Floransa Cumhuriyeti ikinci sekreterliğine getirildiğinde, siyasal görünüm oldukça karışıktı. Fransa kralı VII. Charles’ın İtalya’yı işgale başlaması üzerine Medici ailesi dört yıl önce iktidardan uzaklaştırılmışlardı ve vaazlarında ahlak yozlaşmasıyla Papalık’ın din yolundan saptığını gündeme getiren Dominikan keşiş Savonarola yeni idam edilmişti.Yeni yönetim iktidarını güçlendirip yeni bir denge kurmaya çalışıyordu.. Böyle bir ortamda yabancı devletlerle ilişkileri yönetmekle görevli sekreterliğe getirilen Machiavelli, elçi olarak Fransa sarayına gönderildi.Altı ay kaldığı bu ortam büyük deneyim kazanmasını sağladı. Yaklaşık on dört yıl Floransa Cumhuriyetine hizmet etti. 1511 yılının Ekim ayında Papa İspanya Kralı Ferdinand ile bir Kutsal Anlaşma yapmış , 1512 yılının baharında İtalya’ya giren Ferdinand’ın orduları Fransızları Milano’ya sürmüş ve Fransızların müttefiki Floransa’ya yönelmişlerdi. Kentlerinin çok büyük bir kıyıma uğrama tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu gören Floransalılar, Ağustos ayının sonunda teslim olurlar. Medici ailesi eski konumuna yeniden dönerek kente hükmetmeye başlar. Sona eren cumhuriyet yönetimiyle birlikte Machiavelli de 1512 Kasım’ından itibaren resmi görevinden uzaklaştırılır. Bir iki ay sonra yeni rejim aleyhine bir komploya karışmakla suçlanarak hapse atılır. Bir süre sonra serbest bırakılır ve Floransa’nın yedi kilometre güneyinde bulunan Santa Andrea’daki çiftlikte kırsal bir yaşam sürmesine izin verilir.
Yeni yaşamında devlet hizmetinde geçirdiği uzun yıllardan çıkarılacak dersleri düşünerek zamanını geçirir. Sopra la prima deca di Tito Livio (Titus Livius’un İlk On Kitabı Üzerine Konuşmalar), Il Principe (Türkiye’de Prens veya Hükümdar ismiyle de yayımlanmıştır), Mandragola (Adamotu), Dell’arte della guerra (Savaş Sanatı Konusunda), Vita di Castruccio Castracani (Castruccio Castracani’nin Yaşamı), Asino d’oro ( Altın Eşek, şiir) ve Belfagor gibi en önemli yapıtlarını bu dönemde yazmıştır.
1520’de bağışlanan Machiavelli, Floransa yönetimi tarafından önemsiz işlerde görevlendirilmiş, 1527’de Medicilerin düşmesinden sonra yönetimi ele alan cumhuriyetçiler Prens adlı eserini Guliano de Medici’ye, sonra da Guliano’nun kuzeni Lorenzo de Medici’ye ithaf eden Machiavelli’ye güvenmemişlerdir. Son yıllarını böyle geçiren Machiavelli, 21 Haziran 1527’de hayatını kaybetmiştir.
Machiavelli’nin Eserleri
Prens ve Konuşmalar adlı yapıtlarında siyasal düşünceye özgün ve yenilik katan katkılar yapan Machiavelli “modern siyaset kuramı”nın en önemli kurucusu sayılmaktadır. Ancak iki kitabında incelenen konuların ve savunulan değerlendirmelerin farklılık göstermesi nedeniyle Machiavelli’nin kendi içinde çelişkili bir düşünür olduğu da sıkça vurgulanır. Machiavelli’nin siyasal düşünüşünün odak noktasını İtalyan Birliği’nin sağlanması oluşturur ve siyasal görüşlerini oluşturan düşüncelerini bu amaca yönelik araçlar olarak geliştirmiştir. Bu araçlar aristokratik dinsel kültürden ödünç alınmış araçlar değil, burjuvazinin yarattığı yeni kültüre uygun lâik ve bilimsel araçlardır. Machiavelli’nin “siyasal iktidar” anlayışını temelinde “insan doğası” hakkındaki düşünceleri bulunmaktadır. Machiavelli’ye göre insanın değişmeyen, zamana ve mekana göre farklılık göstermeyen bazı özellikleri vardır. Prens’in on yedinci bölümünde insanın özünde kötü ve bencil bir varlık olduğunu, bunun onun doğası olduğunu belirtmiştir.Machiavelli’ye göre devlet adamının, siyasal işlerinde bu gerçeği hesaba katması, dahası, kendisinin de bu kurala uyarak bencil davranması gerekir. Aksi takdirde, bencillerden oluşan toplumda bencil olamayan davasını yürütemez. Machiavelli’ye göre insanlar en çok mala önem verirler. Yönetici de bunu bilmeli, halkı karşısına almamak için, mülkiyete karşı saygılı olmalıdır. Bir kimsenin malını almaktansa o kimseyi öldürmek daha iyidir. İnsanlar ana babalarının ölümlerini unuturlar ama ellerinden alınan malın, toprağın acısını her zaman hatırlarlar ve bu yüzden yöneticiye diş bilerler.
Prens (Hükümdar)
Machiavelli’nin en ünlü eseri Prens, ilk bakışta, devletin yapılanmasına ilişkin bilgiler veren, İtalyan yöneticilerin devlet yönetmede, ordu düzenlemede başarılı olamadıklarını vurgulayan, onlara yol gösteren, prenslerin bu önerilere uymalarının İtalya’nın çıkarına olacağını öne süren bir kitaptır. Ancak daha derin bir düzlemde, dünyanın dört bir yanındaki yöneticilere hükmetme sanatını öğreten bir eser özelliği taşır. Machiavelli, bu kitapta dinin siyaset üzerindeki etkisi, düşmanlarla baş etmenin yolları, ittifakların güvenilirliği konusunda öğretici örnekler verir. Machiavelli bu eserde çağımızın en önemli çelişkilerinden birini gündeme getirir.,doğru ya da yanlış kavramları yalnızca çıkarlarımızın ve gücümüzün yansıması mıdır, yoksa doğal ya da tanrısal düzenin nesnel bir sonucu mudur? Machiavelli’ye göre adalet güçlüden yanadır. Bir prens devletini korumak için her yola başvurabilir. Devletini korumak için işleyeceği kusurlardan utanç duyması gerekmez, çünkü erdem olarak bilinen bir davranışa uymak onun için yıkım olabilecekken, kusur olarak bilinen bir davranışsa iyilik getirebilir.
Machiavelli, Prens adlı eserinde prenslikleri eski prenslikler, yeni prenslikler, karma prenslikler ve dinsel prenslikler olarak dört farklı türe ayırır. Machiavelli bu ayrım çerçevesinde “cumhuriyetler” i de belirler ama bu konuyu ayrıntılı olarak diğer eseri Konuşmalar’de ele alır. Machiavelli Prens’de ağırlıklı olarak “yeni prenslikler” üzerinde durmuştur. Ona göre eski prenslikler yeni prensliklere göre, devletleri elinde tutmada daha az zorlanırlar. “Prensin atalarının uyguladıkları yöntemlerden ayrılmamaları ve beklenmedik olayları zamana yaymayı bilmesi yeterli olur; böylece olağanüstü ve aşırı bir güç ortaya çıkıp ta onu devletinden etmedikçe, yetenekleri sıradan bir prens bile, devleti elinde tutmayı başarır…”. Machiavelli, yeni prenslikleri “tümüyle yeni hükümdarlıklar” ve “karma hükümdarlıklar” olarak ikiye ayırır. Yeni hükümdarlıkların bir kısmı tamamen yeni, bir kısmı ise onu ele geçiren hükümdarın soydan geçme devletine kattığı parçalar gibidir. Karma prensliklerde iktidar zorlu bir iştir. Machiavelli bunu Prens’de şöyle açıklar: “İnsanlar daha iyisini bulacaklarını sanarak seve seve efendi değiştirirler; bu sanı, efendilerine karşı silaha sarılmalarına yol açar; ama yanıldıklarını anlarlar; çünkü bu deneyim durumlarını daha da kötüleştiğini gösterir onlara.” Bununla birlikte “yeni prenslikler” kişinin kendi güç ve yeteneğiyle giriştiği eylemlerin ve yazgının birleşip iktidara gelmesi ve yeni bir devlet kurmasıyla ortaya çıkar.
Prens, yeni monarşide en üstün emretme gücüne sahiptir ve bu anlamda “egemen”in ta kendisidir. Dolayısıyla, yeni monarşi bağlamında prens Machiavelli için, ardında kurumlar bulunduran bir devleti simgeler. Il Pricipo’da prense “Hor görülmekten ve nefret edilmekten kaçınmalıdır!” tavsiyesinde bulunurken hem prense hem de ardında yer alan kurumlara yani devlete seslenmektedir. Machiavelli “prens” ile “devlet” veya kurumsal örgütlenmiş en üstün emretme gücü anlamında “egemenlik” kavramlarını neredeyse özdeşleştirmiştir. Daha sonra sistematik bir kuramsal yapı içine yerleştirilen “egemenlik” kavramının daha iyi anlaşılması için Machiavelli’nin siyasal iktidarın kazanılması konusundaki görüşlerine de değinilmelidir.
İktidarı Ele Geçirmek
Machiavelli’ye göre iktidar çeşitli yollarla ele geçirilebilir. Bu yolları belirlerken Machiavelli’nin başvurduğu iki temel kavram vardır: yetenek (virtu) ve yazgı ya da talih (fortuna). İnsan yaşamını belirleyen iki öğe olarak bu kavramları kullanmakta, insanın kendi yeteneklerini yaşama geçirme güçlerinin toplamını güç, beceri, yetenek, yiğitlik, cesaret anlamında virtu; insanın kendi iradesi dışındaki güçlerin belirlediği oluşumları ise şans, yazgı, talih anlamında fortuna kavramıyla ifade eder. Machiavelli’ye göre iktidar başkalarının yardımıyla, talihin yolunda gitmesi veya şans sonucu ele geçirilebilir. Bu şekilde iktidarın ele geçirilmesi kolay, ancak korunması ve sürdürülmesi zordur. Başkalarının yardımıyla iktidara gelen kişi yine başkaları yüzünden veya talihin dönmesi yüzünden iktidarını kaybedebilir.
İktidarı ele geçirmenin ikinci yolu “cinayet işlemek”tir. Bu tür iktidara gelişlerde yazgı ya da yetenek herhangi bir rol oynamazlar. Machiavelli’nin bu yolla iktidara gelenlere verdiği örneklerde kullandığı ifade tarzı, onun bu yolu iyi görmediğini ve alt sınıflara iktidarı yakıştıramayan bir görüşe sahip olduğunu göstermektedir.
İktidarı elde etmenin üçüncü yolu “dinsel prenslikler” de görülür. Machiavelli Prens’de bu prenslikler için şöyle demiştir: “…bunlar için bütün zorluklar ele geçirilmelerinden önce söz konusu olur; çünkü bunlar ya erdemle ya talihle ele geçirilir ve bunlar olmaksızın korunurlar; çünkü dinin geleneksel kurumlarınca desteklenirler ve bu kurumlar çok güçlü çok etkili oldukları için, nasıl davranır, nasıl yaşarsa yaşasın, prensin yerinde kalmasını sağlarlar.” Machiavelli bu tür dinsel prensliklerden fazlaca söz etmeyi gereksiz görür. Bu tür prenslikler “ insanın aklının kavrayamayacağı daha yüksek bir iktidarın denetiminde olduklarından” bunları tartışmaktan kaçınacağını belirtir.
Machiavelli’nin iktidarı ele geçirme yolları arasında ifade ettiği dördüncü yol ise, kişinin yurttaşlarının arzusu ve desteği sonucunda iktidara gelmesi, yani “sivil prenslikler”dir. Daha önce yetenek ve yazgı unsurları üzerinde duran Machiavelli, Il Prıncipe’deki sivil prenslikler bölümünde iktidara gelmek için çok değerli bir insan olmaya gerek olmadığı gibi çok şanslı olmak da gerekmez diyerek bu unsurları devre dışı bırakır. Machiavelli’nin asıl tercih ettiği iktidara gelme yolu ise, kişinin kendi yetenekleri, becerileri, cesareti gibi bireysel güçlerini kullanarak iktidara gelmesidir. Böyle iktidara gelmek zordur, ama yeteneklerini kullanan kişi şartların gereğini yerine getirecek, yazgının değişmesinden en olumlu biçimde etkilenmeyi bilecek yeterliğe sahip olduğundan, iktidarını güçlü kılıp uzunca bir süre koruyabilecektir. Görüldüğü üzere Machiavelli, Prens’de prenslikleri ve siyasal iktidarın ele geçirilip korunması yollarını incelerken, siyasal iktidar sorununa iktidara gelecek kişinin bireysel özellikleri açısından yaklaşmaktadır. Bu durum Machiavelli’nin siyaset sorununu ahlaki veya dinsel anlamda bir “iyi toplum” fikrinin gerçekleştirilmesi açısında değil, pratik bir faaliyet olarak gördüğünü gösterir. Bu manada siyaset Machiavelli için bir “zanaat”tir. Bu yüzden de siyaset yapanın, siyasal iktidarı ele geçirme ve koruma çabasında olan insanın kişisel özellikleri önem kazanır.
Yetenek Meselesi
Machiavelli Prens’de bir bakıma siyaset yapma tekniklerini açıklamıştır. İktidar ele geçirilme yoluna bağlı olarak kolay veya zor kaybedilebilen, ama her zaman iktidarda olanın sakınması gereken olaylarla çevrili bir yerdir. Prens sürekli bir tehlike içindedir. Dolayısıyla, en sağlam ve uzun süreli iktidar güçlü, yetenekli, becerikli bir prensin varlığına bağlıdır. Machiavelli, bir prenste varolması gereken bireysel yetenekleri, prensin iki yönlü bir doğaya sahip olmasıyla ifade eder. Prens iktidara gelmek ve onu korumak için iki yola başvurabilir; yasalar ve zor kullanma. Birinci yolun insanlara ikinci yolun hayvanlara özgü olduğu düşünülürse, prens iktidarını korumak için hem insan hem de hayvan gibi davranmayı bilmelidir. Machiavelli, Prens’de prensin kendi güç ve yetenekleri ile talihe egemen olabileceğini, olması gerektiğini söyler. Kısacası, kendi öz güçlerini, içinde bulunulan koşulların gereklerine uygun biçimde kullanma yeteneği, Machiavelli için iktidarın korunması açısından gerektiğinde hileye, kurnazlığa, gerektiğinde kaba güce, zora başvurulabileceği ve insana değil de hayvana yaraşır davranışların meşru olması anlamına gelir. Siyaset sözlüğünde “Machiavellizm / Makyavelizm” olarak bilinen kavram, Machiavelli’nin Prens’de ortaya koyduğu bu anlayışın, yani “amaca ulaşmak için her türlü araca baş vurmanın uygun olacağı” anlayışının adıdır. Gerçekten Machiavelli Prens’de İtalyan birliğinin sağlanmasını tek amaç olarak almış, başka hiç bir bağla bağlı olmaksızın, bu amaca ulaşmak neyi gerektiriyorsa onun yapılmasını istemiştir.
Konuşmalar
Machiavelli, en önemli eserlerinden bir diğeri Titus Livius’un İlk On Kitabı Üzerine Konuşmalar, Prens’in aksine cumhuriyet rejiminin ve halkın yönetime katılmasının erdemlerini anlatan bir yapıt olarak yorumlanmaktadır. Machiavelli bu kitabında Titus Livius’un Roma tarihini anlatan 142 kitaplık eserinin ilk 10 kitabını, yani Roma Cumhuriyetinin başlangıcından MÖ 293’e kadarki öyküsünü ele alır. Machiavelli Konuşmalar’ın ilk bölümünde “en iyi yönetim biçimi”ni tartışır. Öncelikle genel olarak devlet kavramını inceler. Antik çağa özgü döngüsel tarih anlayışına uygun, bilinen öyküyü tekrarlayan Machiavelli, “karma yönetim biçimi”nin üstünlüğünü savunur. Monarşi, aristokrasi ve demokrasi karışımı karma bir yönetimin üstünlüğünü geçmişten örnekler vererek kanıtlamaya çalışır. Roma devletinin daha mükemmel olduğunu, bu mükemmelliğin de halk tribunusları sayesinde gerçekleştiğini ima eder.
Machiavelli, Konuşmalar’da “halk yönetiminin erdemlerini” vurgular. Prens’de halk tarafından terk edilmeyi büyük bir tehlike olarak gören, halkın ölçülü sevgisini kazanan bir prensin, sadece güçlü zenginlere veya seçkinlere dayanan prensten daha sağlam bir konumda olduğunu söyleyen Machiavelli, Konuşmalar’da halkın yönetimde söz sahibi olmasının gerekliliğine de değinmektedir. Konuşmalar’da “ Özgürlüğün bekçiliğinde halk mı, yoksa soylular mı daha güvenlidir? Kimin başkaldırmak için daha çok nedeni vardır: Kazanmak isteyenin mi, elinde tutmak isteyenin mi?” sorusunu cevaplarken zenginlerin veya soyluların sahip olduklarını yitirmekten korktukları için kötülüğe ve uygunsuzluğa daha çok eğilimli oldukları sonucuna ulaşır. “Kent yönetiminin bağımsızlığı” anlamında “özgürlük” idealine sahip çıkan Machiavelli, bir cumhuriyetin korunması için “devletin özgürlüğüne karşı herhangi bir suç işlemiş olan yurttaşların, halk önünde açıkça suçlanmalarına imkan veren yasal bir mekanizmayı cumhuriyetin dirlik ve düzeni için faydalı görmektedir. İftira cumhuriyet için ne kadar zararlıysa, kamuya açık itham ve cezalandırma da o kadar yararlıdır. Dolayısıyla, cumhuriyet yönetiminde “halka açıklık”, Machiavelli’in benimsediği bir ilke niteliğindedir.
Machiavelli halk kalabalığının prensten daha bilge ve kararlı olduğu sonucuna da varmıştır. Bunu söylerken, yasa ile sınırlandırılmayan prensleri ve yasayla düzenlenmiş halkı kastettiğini belirtmektedir. Machiavelli’e göre prensten kötü olmayan halk, yakın bir çevre tarafından yanıltılması kolay olan prense göre yöneticileri daha iyi seçer. Prensler devletin kurulmasında iyidir, ama halk bu devletin korunmasında daha iyidir. Yanılan bir halk sözlerle düzelebilir, ama kötü bir prens ancak çelikle düzelir.
Kısacası Machiavelli, öncelikle yasaya bağlı yönetimlerin sürdürülmesi açısından, halkın yönetimde söz sahibi olmasının gerekli olduğunu düşünmektedir. Machiavelli’e göre, cumhuriyet rejiminin sürekliliği her otoritenin anayasal olması, doğası bakımından sınırlanmış olması, halk tarafından verilmiş olması koşullarına bağlıdır. Machiavelli, cumhuriyetin sürekliliğini, istikrarını mümkün kılan başka erdemler olduğunu da belirtir. Bunlar; yetenekli yöneticilerin birbiri ardına gelme olasılığının bulunması, istikrarlı olmak, fortuna’yı gözetip olaylarla daha iyi uyum sağlama imkanına sahip olmasıdır. Machiavelli, cumhuriyet rejimini, yani konseyler ile konsüllerin birlikte yönettikleri karma bir yönetimi yüceltmektedir. Ancak bu, yeni devletin “cumhuriyet” yoluyla kurulacağı demek değil, yeni prensliğin kalıcılığı bağlamında geçerlidir. İnsanın doğası gereği kötü olduğunu vurgulayan Machiavelli’nin, virtu sahibi olsa da tek bir kişiye iktidarı vermeyi önermeyeceği de açıktır. Titus Livius’un İlk On Kitabı Üzerine Konuşmalar adlı eserinde “ bir cumhuriyetin ya da bir krallığın mutluluğu için yaşamı boyunca bilgelikle yönetecek bir prensin olması yeterli değildir; ölümünden sonra da yönetimin tümüyle canlı kalacağı biçimde devleti örgütleyecek birisine sahip olması gerekir” diyerek yönetimin kalıcı ve dolayısıyla istenilir olmadığını bir kez daha vurgulamıştır.
Modern Dönem Siyaseti
Machiavelli, daha önce belirtildiği gibi “modern siyaset” anlayışının ve hatta siyaset biliminin ilk büyük ismi ya da kurucusu olarak kabul edilir. Siyaset ile ahlak ve din kurallarını birbirinden ayıran Machiavelli, hem siyasetin diğer toplumsal ilişki alanlarından farklı, özerk bir alan olarak anlaşılmasını sağlamış, böylece “laik” bir kuramsal çerçeve geliştirmiş, hem de siyasetin ayrı bir alan olarak “değer yargılarından arınmış”, “olması gereken”i değil, “olan”ı inceleyen bir bilimsellikle incelenmesini sağlamıştır. Ancak, Machiavelli siyaset ile ahlak alanlarını tam olarak ayırmamış, ahlak anlayışını yaşadığı dönemde hakim olan, Hıristiyan ahlak anlayışından farklı bir temelde değerlendirmiştir. Siyaset ve ahlakı bağlantılı bir biçimde ele almıştır. Bununla birlikte, Machiavelli, insanın özünde kötü olduğunu, yine Prensin iktidarını koruması için her yolun uygun olduğunu belirtmiştir. Ancak burada dikkat edilmesi gereken nokta, Machiavelli’nin, “iyilik” kavramını da içeren bir “ahlak” anlayışına uygun olarak bu düşünceleri ortaya koyduğudur. Ona göre, devlet içinde ve onunla birlikte insanlar iyi ve kötüyü, adil olanla olmayanı birbirinden ayırabilmektedirler. Bu yüzden, güçlü ve sağlam bir temele sahip bir devletin kurulması ve korunması için, her türlü yola başvurulabilir. Devlet, iyilik, adalet, dürüstlük gibi ahlaki değerlerin varolabilmesi için gereklidir.
Machiavelli’nin siyasal düşünceleri bir dönüm noktası niteliğindedir. Ondan önceki tüm düşünürler, burjuvazinin siyasal görüşlerini savunuyor olsalar bile, kendilerini dinsel düşüncenin etkilerinden kurtaramamışlardır. Siyasal iktidarın, Tanrı’dan geldiği görüşünü, yöneticilerin din kuralları ile, dinsel ahlâk ile bağlı olduğu görüşünü yok edememişlerdir. Daha da önemlisi, dinsel düşünüşün etkisiyle, siyasal görüşlerini hep “ideal olarak nasıl olması gerekir, nasıl olması daha doğru olur?” sorusu açısından sunarak, siyasal olayları bu açıdan değerlendirmişlerdir.
Machiavelli ise, siyasal gücün Tanrı’dan değil, kuvvetten doğduğunu gözlemleyip, bunu kabul edebilmiştir. Böylece Machiavelli, siyasal düşünüşü dinsel düşünüşten arındırarak laikleştirirken, dinsel olan ve olmayan her türlü önyargıları bir yana bırakmaya çalışarak, siyasal düşünüşü aynı zamanda bilimselleştirme girişiminde bulunmuştur. Bu nedenle Machiavelli, günümüz siyasal biliminin de kurucusu sayılır. Onun bu laik ve bilimsel tutumu, siyasal olaylarda yazgıya pek söz hakkı tanımayışında görülür.
Sonuç olarak, Machiavelli’nin siyaset kuramının temelini oluşturan yenilik, insanın kendi güç ve iradesiyle kendi kaderine egemen olabileceğini, kendi kendini zaman içinde yaratıp geliştireceğini kabul eden bir dünya görüşüne dayanır. Bu dünya görüşü siyasete de aynı biçimde yaklaşmakta, ve iktidar sorununu öne çıkartmaktadır. Machiavelli’nin Prens ve Konuşmalar adlı eserlerinde ortaya koyduğu görüşleri arasındaki bağlantı, bu düşünürün, “ahlak” tan ayrı, değerlerden uzak bir siyaset anlayışına sahip olmadığını göstermektedir. Eski ve ortaçağların bu dünya ötesi kavramlarla belirlediği bir “ahlak” anlayışı yerine, “bu dünya”cı ve insanın kendi iradesiyle kendi “iyi”sini yaratabileceği yeni bir ahlak anlayışı Machiavelli’nin hareket noktası olmuştur.
Bu anlayış, siyaseti bir teknik beceriye indirgeyerek, modern toplumda siyasetin siyasetçiler tarafından yürütülen bir meslek olduğu şeklindeki anlayışa da öncülük etmiştir. Machiavelli’nin bu anlamda ilk modern düşünür olmasının bir diğer boyutu Rönesans’ın “yurttaş hümanizmi” olarak bilinen cumhuriyetçi geleneğine dayanmaktadır. Dolayısıyla, Machiavelli bir yönüyle iktidarın ilkesi ile iktidarın kullanımını tek merkezde toplayan “modern-ulusal” devletin kuramcısıdır ve prens iktidarını bir teknik beceriye indirgemesi bu çerçevede anlam kazanır. Bununla birlikte, Machiavelli, “modern-ulusal devlet”in “katılımcı-demokratik” boyutunu, Rönesans’ın cumhuriyetçi geleneğinin bilinciyle kendisinden sonraki döneme aktarmıştır. Ancak, Machiavelli’nin siyasal düşüncesinin içinde oluştuğu dönem, esas olarak merkezi, ulusal krallıkların güçlendiği bir dönemdir. Ve Machiavelli sonrasındaki siyasal düşünce bu oluşumun belirleyici etkisi altında gelişmiştir.
Tarih ve siyaset biliminin kurucusu olarak kabul edilen düşünür, devlet adamı, askeri stratejist, şair, oyun yazarı Machiavelli, şüphesiz tarihteki en önemli figürlerdendir.