Sokak fotoğrafçılığı, halka açık yerlerde günlük yaşamı belgeleyen bir fotoğrafçılık türüdür. Kamusal ortam, fotoğrafçının yabancıların doğal ve samimi fotoğraflarını -çoğu zaman- onların haberi olmadan çekmesini sağlar. Ancak zaman zaman yaşamın farklı alanlarıyla dirsek temasına giren sokak fotoğrafçılığı böyle bir iki cümleyle özetlenemeyecek kadar karmaşık olduğundan, onu elimden geldiğince anlaşılır kılmak adına detaylı bir yazı hazırlamak istedim.
Sokak Fotoğrafçılarını Anlamak
Sokak fotoğrafçılığından bahsedeceksek, önce sokak fotoğrafçılarını anlamamız gerekiyor. İngiliz sokak fotoğrafçısı Matt Stuart, sokak fotoğrafçılığını tanımlarken bunun yalnızca şehirlerin sokaklarında yapılması gereken bir şey olmadığını; bir tutum, bir ruh hali ve hatta bir varoluş biçimi olduğunu vurguluyor.
Sokak fotoğrafçıları doğaları gereği gözlemcidir. Bir flanör veya flanöz gibi hareket ederler. Sezgileri kuvvetlidir. Bu sayede etraflarında olup bitenleri onlar daha gerçekleşmeden tahmin edip pozisyon alabilirler. Güzellik ve biçim, yaşamla bağlantı kurmanın ve önemli anları belgelemenin en basit yollarından biri olan sokak fotoğrafçılığının önemli yanlarıdır. Ancak iyi sokak fotoğrafçılarının fotoğraflarında mutlaka bariz olanın ötesinde bir duyguya, soruya, fikre veya mesaja denk gelirsiniz.
Bulundukları yerlerin yalın hallerini yansıtmayı başaran sokak fotoğrafçıları için öznenin illâki insan olması gerekmez. Kadrajlarında herhangi biri olmadan da (veya sadece onların belli başlı kalıntıları ve kanıtlarıyla) bir hikâye anlatabilir, bir yerin en samimi veya gerçek halini yansıtabilirler. Üstelik bu yer bir sokak veya cadde olmak zorunda da değil, zira sokak fotoğrafçılığı sokaklarla sınırlı değildir. Plajda, festivalde, parkta, meydanda, kafede, müzede veya sanat galerisinde, metro istasyonunda, etkinlikte ve daha bir sürü yerde pek tabii sokak fotoğrafçılığı yapılabilir.
Sokak fotoğrafçılarının fotoğrafları, belgesel tarzında, güzel sanatlar tarzında, soyut, komik, gerçeklerden yaratılmış bir kurgu, betimlemeden ziyâde bir yorumlama ya da sadece bir şeyi görüp yakaladıkları o tesadüfi saniye uzunluğunda var olan ilginç bir anın gözlemi olabilir.
Sokak Fotoğrafçılığı Nasıl Yapılır?
Sokakta fotoğraf çekme fikri kulağa hoş ve hatta basit gelebilir ancak öğrenilmesi ve pratik edilmesi gereken pek çok detay var. Özellikle de içe dönük biriyseniz tanımadığınız kişilerin fotoğraflarını çekmek ve onlarla göz teması kurmak sizi ilk etapta zorlayacaktır. Bu oldukça normal. Ancak çözümü olmayan bir durum değil. Kendinize bunun için baskı yapmayın. Zamana bırakmanız yeterli. Korkunuzu yavaş yavaş aşarken çevrenizde gözlem yapmaya, size ilginç gelen şeyleri saptamaya, el-göz koordinasyonunuzu geliştirmeye devam etmek ve kameranızın teknik özelliklerine iyiden iyiye hâkim olabilmek elzem.
Bir de şu doğru zaman meselesi var. Sokak fotoğrafçılığı yaparken başkalarının yaşamlarına kısa bir süreliğine dahil olursunuz ancak o süreyi yönetemezsiniz. Size enteresan gelen biri tam istediğiniz noktadan dört adımda geçecekse sizin de dört adımlık vaktiniz var demektir. Böyle anlarda mükemmeliyetçi olmak sizi yavaşlatır, dolayısıyla fotoğraf çekmenizi engeller. Sonuç tam istediğiniz gibi olmayacak olsa bile güdülerinizle hareket ederek deklanşöre basın.
Tüm bunların yanı sıra, gözlerinizi verimli şekilde kullanmayı da öğrenmeniz gerekiyor. Dünyaya vizörden veya fotoğraf makinesinin küçük ekranından değil de yanınızda fotoğraf makineniz yokmuş gibi doğrudan baktığınızda etrafınızı daha hızlı ve detaylı algılayabilirsiniz.
Durumsal Farkındalık
Durumsal farkındalık, stilleri birbirinden ne kadar farklı olursa olsun tüm sokak fotoğrafçılarının sahip olduğu bir özelliktir. Çevrenizde olup bitenlerin ne kadar farkında olursanız, sonraki saniyeler içinde olacakları o kadar iyi tahmin edersiniz. Biraz daha iyi anlaşılması adına örneklendireyim: Kapısı bir caddeye, yani başkalarının sıklıkla gelip geçtiği bir yere açılan bir mağazadan çıkmadan önce yavaşlıyor ve etrafınıza bakıyor musunuz? Yoksa o esnada oradan geçmekte olan birine çarpma olasılığına rağmen direkt yürüyüp çıkıyor musunuz?
Siz tam bir manzara fotoğrafı çekerken manzarayla sizin aranıza giren birini ele alalım. Sizce bu kişi çevresinde olup bitenlerin farkında mıdır?
Dar bir sokakta yürürken size doğru yaklaşan arabanın size yakın geçeceğini anlayıp kaldırıma önceden mi çıkıyorsunuz yoksa size korna çalmasını mı bekliyorsunuz?
Durumsal farkındalık, kişinin önce kendisiyle sonra da çevresiyle kurduğu bağa işaret eder. Gün içinde yaptıklarınızın nelere sebep olabileceğini az çok biliyorsanız, çevrenizdeki insanların hareketlerinin sebep olacağı sonuçlara dair de pekâlâ akıl yürütebilirsiniz.
Benim çevre farkındalığım bisiklet sayesinde gelişmişti. Küçük yaştan beri bisiklet sürmeye meraklı olmam ve büyüdükten sonra İstanbul’da yaşadığım yıllarda bisikletle işe gidip gelmem, beni hem araba hem de yayalara karşı oldukça dikkatli olmaya zorlamış; bakmakla görmek arasındaki farkı anlamamı sağlamıştı. Bisiklet yolunda yavaş bir hızda seyrediyor dahi olsam, biraz ötede annesinin elini bırakıp koşmaya başlayan çocuğun benim yoluma girme ihtimalini göze alarak yavaşlardım. Bu ve benzeri şekilde önceden aldığım önlemlerle sayısız kazanın önüne geçtiğimi rahatlıkla söyleyebilirim.
Ya Yakalanırsam?
Başınızı belaya sokmadan tanımadığınız insanlara yaklaşmak ve onların fotoğraflarını çekmek, beraberinde -son derece doğal olarak- endişe ve korkuyu getirebilir. Ancak unutmayın ki sokak fotoğrafçılığına yeni başlayan hemen herkesin aklında aynı soru var: Ya yakalanırsam? Bu oldukça doğal ve alışılagelmiş kaygıyı yenmenin veya yakalandığınızda o anki durumla baş etmenin farklı yolları var.
Öncelikle fotoğraf çektiğiniz yerin kurallarını iyi biliyor olmalısınız. Söz konusu sokak fotoğrafçılığı olduğunda ülkelerin birbirinden farklı düzenlemeleri olabiliyor. Bunları mutlaka araştırıp öğrenmelisiniz. Böylece, nahoş bir durumda kalırsanız kendinizi savunurken ayaklarınız yere daha sağlam basar. Böyle durumlarda kültürel normlar da önem kazanıyor. Örneğin, bir keresinde Berlin’de fotoğraf çekerken özneyle göz göze gelmiştim. Almanların bu konulardaki hassasiyetini bildiğimden aklımdan direkt fotoğrafını çektiğim kişiye doğru yönelip fotoğrafı neden çektiğimi açıklamak geçmişti ancak daha ben ilk adımımı atamadan başka birinden tepki görmüştüm. Yani onun fotoğrafını çekmediğim halde yaptığıma tepki göstermişti. Buna karşın İtalya’da durum biraz daha farklı. Onlar fotoğrafı biraz daha sanat formu olarak görme ve sanatçının işine karışmama eğilimindeler. Bir de işin alışkanlık boyutu var elbette. İtalya bir turizm ülkesi olduğu için İtalyanlar elinde fotoğraf makinesiyle birilerini görmeye, yaşamlarının fotoğraflanmasına bir hayli alışkınlar.
Olası bir yüzleşmede, üzerine düşünülmüş birkaç cümleniz olması önemli. Birinin ya da bir şeyin fotoğrafını çekiyorsanız, çoğunlukla bir nedeni vardır. Bu nedenden bahsedebilirsiniz. Birini kıyafetini, gözlüğünü, ayakkabısını, saçını, şarap içtiği kadehi tutuş biçimini veya kahkaha atarken yüzünün aldığı şekli beğendiğiniz için fotoğraflamak istemiş olabilirsiniz. İşin içine biraz da övgü katarak bu durumdan söz edebilirsiniz. Akabinde çektiğiniz fotoğrafı yollamayı veya diyaloğun gidişatına göre silmeyi teklif etmeyi unutmayın.
Kalabalık yerlerde fotoğraf çekmek sokak fotoğrafçılığına iyi bir başlangıç olabilir. Bunu alışkanlık haline getirirseniz gözünüz tembelleşebilir ancak ara sıra kalabalık yerlerde çekim yapmanın hiçbir sakıncası yok, zira endişelerinizi yenmede ve kendinize güveninizin artmasında kalabalık yerlerde fotoğraf çekebiliyor olmanın etkisi büyük. İnsanların keyifli vakit geçirdiği ve mutlu olduğu yerlerde sizi fark etmeleri kolay değil. Dolayısıyla böyle yerlerde fotoğraf çekerken biraz daha rahat olabilirsiniz.
Ancak burada önemli bir nüans var. Elinizde dev lensli bir fotoğraf makinesiyle oraya gider, sadece fotoğraf çekmeye odaklanır ve derhâl oradan ayrılırsanız biraz şüphe çekebilirsiniz. Bunun yerine orada biraz vakit geçirmeyi deneyebilirsiniz. Ben kalabalık bir yerde (Bar San Calisto buna iyi bir örnek olabilir) fotoğraf çekmeye gidiyorsam yanıma mutlaka bir arkadaşımı alıyorum. Onunla sohbet ederken ve bir şeyler içerken, diğer sohbet eden ve bir şeyler yiyip içen insanları fotoğraflamak çok daha kolay oluyor, zira süreç içinde onlardan biri oluyorum. O insanlarla boynumdaki fotoğraf makinem gözükecek şekilde göz göze geliyor, onlara tebessüm ediyorum. Bu adı konmamış iletişimi kurabilmek, fotoğraf çekerken benim işimi epey kolaylaştırıyor. Bu tip yerlerde yakalansam bile birileri elinde içkisiyle yanıma gelip, “Neler çekiyorsun? Ben de bakabilir miyim?” veya “Fotoğraf makinen çok şık, ne kullanıyorsun?” dediğinde kendimizi birlikte o akşam çektiğim fotoğraflara bakarken bulabiliyoruz. Böyle ortamlarda önemli olan, biraz havayı koklamayı biraz da insanların tavırlarındaki mesajları almayı bilmek. Siz fotoğraf makinenizle etrafı tararken biri sizi fark edip arkasını dönüyor ya da yüzünü buruşturuyorsa, o kişinin fotoğrafını çekmekte ısrar etmenin anlamı yok. Fotoğrafını çekmek istediğiniz kişinin hareketlerini o fotoğrafı çekmeden önce bir süre etüt etmeyi ihmal etmeyin.
Kendine Ait Bir Köşe
Yaşadığınız yerde insan trafiği yoğun olan ya da enteresan bulduğunuz bir yerler mutlaka vardır. Belki bir reklam panosunun karşısı, belki bir mağaza vitrini; aklınızda bir kompozisyon belirleyip yerinizi aldıysanız ve fotoğraf makinenizin doğru ayarlarda olduğundan eminseniz, artık tek yapmanız gereken her daim tetikte olmak. Size yaklaşan insanları izleyin. Onları önceden görürseniz, bulunduğunuz yerde minik adımlamalar yaparak açınızı en uygun hale getirebilirsiniz. Böylece tam istediğiniz gibi bir fotoğraf çekme ihtimaliniz artar çünkü fotoğraf çekmeye bu denli hazır olmak, sizi -başlangıçta farkında olmasanız da- daha seri bir fotoğrafçıya dönüştürür.
Böyle fotoğraf çekiyor olmanın bir diğer avantajlı yanı, siz zaten köşenizde hazır kıta bulunduğunuzdan kendinizi insanların özel alanlarına giriyor gibi hissetmenize lüzum olmaması. Aslında onları geçici bir süreliğine sizin alanınıza girmiş oluyorlar, siz onların değil.
Sokak fotoğrafçılığına yeni başlayanlarda çoğunlukla göğüs veya kalça hizasından çekim yapmak, yani kamerayı daha az fark edilir kılmak için göze dayamadan fotoğraf çekmek yaygındır. Bunu zaman zaman pek çok sokak fotoğrafçısı yapar ve hakikaten de bazı durumlarda son derece gereklidir. Ancak eğer gözünüzü layığıyla eğitmek istiyorsanız kamerayı gözünüze dayayarak çekim yapmayı öğrenmelisiniz. Size ait bir köşede olmak, bunu sık sık deneyimlemenize olanak verecektir.
Biraz da Oyunculuk Yeteneği
Ne kadar iyi bir flanör veya flanöz olursanız olun, elinize fotoğraf makinesini aldığınız anda toplum içinde fark edilme ihtimaliniz artacaktır. Ancak dert etmeyin. Fotoğraf çektiğinizin anlaşılması halinde rol yapma yeteneğinize başvurabilirsiniz. Fotoğraf makinenizde bir sorun varmış gibi görünmek, tuşları kurcalamak, bir şeyler ayarlıyor gibi davranmak veya göz temasından kaçınarak etraftaki diğer objelere odaklanmak iyi birer çözüm olabilir.
Bulunduğunuz yere bağlı olarak turist kartınızı da oynayabilirsiniz. İnsanların, özellikle de bir kentin yerel sakinlerinin genel eğilimi turistlerle pek muhatap olmama yönündedir. Bir sokak fotoğrafçısı olarak bundan faydalanabilirsiniz. Örneğin, yaz günü başınıza açık krem rengi bir hasır şapka taktığınız andan itibaren görünmez olursunuz. Birileri sizi fark etse dahi, etrafınıza -orada defalarca bulunmuş olsanız da- meraklı gözlerle bakmaya ısrarla devam edin. Hiç merak etmeyin; yeterli süre geçtikten sonra yeniden görünmezliğe kavuşacaksınız. Son olarak, eğer fotoğrafını çektiğiniz kişinin doğrudan size baktığını fark ederseniz, gözünüzü sakın vizörden çekmeyin. Fotoğraf makinenizi aynı yere doğrultmaya veya minik açı farklılıklarıyla çekimler yapmaya devam edin. Böylece fotoğrafını çektiğiniz kişi kendisini değil, çevredeki bir başka detayı fotoğrafladığınızı düşünecektir. Olur da gözünüzü vizörden çekerseniz, başınızı başka bir yöne çevirmeyin. Aynı istikamete bakmaya, varsa fotoğrafını çektiğiniz kişinin arkasındaki bir yapıyı izlemeye devam edin.
Mesafe
Sokak fotoğrafçılarının en sık problem yaşadığı konulardan biri de mesafedir. Özneye yeterince yaklaşmamak, fotoğrafı olabileceğinden çok daha zayıf gösterebilir. Kadrajı yeterince dolu ve özneye dair detayları yeterince belirgin kılmak, duygu aktarımında önemli birer detaydır. Küçük ayrıntıları görünür hale sokmak için özneye yaklaşmak gerekiyor. Ancak bunun bir dengesi var. Her ne kadar uzakta gizlenmek yerine aksiyonun bir parçası olmak fotoğrafların kalitesini artıracak olsa da fotoğrafını çektiğiniz kişinin kişisel alanına girmemeniz gerektiğini unutmayın. Bunun yanı sıra yakından fotoğraf çekerken aklınızda bir kompozisyon olduğundan emin olun. Aksi takdirde, fotoğraf makinenizin hafıza kartı herhangi bir bağlama oturmayan, zayıf arka planlı, birbirine benzer insan yüzü fotoğraflarıyla dolup taşacaktır.
Yüzleri Okumak
Sokak fotoğrafçılarının öncelikli hedefi, fotoğrafları aracılığıyla duygu ve düşünce aktarmaktır. Bunu yaparken en sık başvurduları yöntemlerden biri ise insan fotoğraflamaktır. Enteresan giyimli ancak sıkıcı ifadesi olan birindense sıradan görünen ancak yüzünde kuvvetli bir ifadesi olan birini fotoğraflamak çok daha değerlidir, zira birinin duruşu ve bakışlarıyla anlatabileceklerinin sınırı yoktur. Bu yüzden, sokağa sadece insanları fotoğraflamak maksadıyla çıktığınız günlerde, bariz olanın ardındakini; insanların yüzündeki ifadeleri incelemeye özen göstermelisiniz.
Bazen öyle anlar yakalarsınız ki çektiğiniz fotoğrafı gidip o kişiye göstermemek için kendinizi zor tutarsınız. Böyle anlarda hislerinize güvenin. Eğer fotoğrafını çektiğiniz kişiyle aranızda bir çeşit bağ oluştuğunu düşünüyor ya da onun genel hâl ve hareketlerine sempati duyuyorsanız, yanına gidip fotoğrafı onunla paylaşmak istediğinizi söyleyin. Ben bu şekilde sayısız insanla tanıştım ancak bir örnek var ki aklımdan hiç çıkmıyor. Floransa’da karşıma çıkan bir çiftin öylesine doğal bir halini fotoğraflamıştım ki sonradan yanlarına gidip fotoğrafı onlara göstermeye karar verdim. Sevinçten havalara uçtular. Meğer o gün, oğlanın kıza evlenme teklif ettiği günmüş. Aylar sonra bana bir fotoğraf yolladılar. Çektiğim fotoğrafı çerçeveletip evlerinde bir köşeye asmışlardı. Onu görünce dünyalar benim olmuştu. Hiç tanımadığım birinin yaşamına böyle minik bir dokunuş yaptığımı görmek beni çok mutlu etmişti.
Mekân Çeşitliliği
Tebdili mekânda gerçekten de her zaman ferahlık var mıdır? Hayır; özellikle de söz konusu sokak fotoğrafçılığı olduğunda. Bir yere ne kadar aşina olur ve orada ne kadar çok zaman geçirirseniz, fotoğraflarınız o kadar samimi olacaktır. Belirli alanlara (sevdiğiniz sokaklar, evinizin çevresi, şık barların olduğu bir cadde) aşina olun ve oralara geri dönmeye devam edin. İyi bir fotoğraf çekmek için her seferinde bambaşka yerlere gitmenize gerek yok. Buradaki kilit nokta çeşitliliği sağlamak. Bu çeşitliliği hem mekânlar arasında hem de o mekânların türleri arasında sağlayabilirsiniz. Yoğun bir sokak veya sessiz bir park; yeter ki her köşesini, günün hangi saatlerinde nasıl ışık aldığını ve oradan ne tür insanlar geçtiğini bilin.
Her yerde iyi fotoğraflar çekebilirsiniz. Gözünüzü geliştirmek adına size hiç de ilginç gelmeyen ve hatta sıkıcı sayılabilecek yerlerde fotoğraf çekmeyi deneyin. Bir otoparkta veya küçük bir mahalleye giderek pratik yapabilirsiniz.
Son Sözler
Yaşamın hemen her alanında olduğu gibi sokak fotoğrafçılığında da başarı, onun için harcanan zamanla doğru orantılıdır. Ne kadar çok çekim yaparsanız o kadar ustalaşacak, benzersiz anlar yakalamaya o kadar yaklaşacaksınız.
Yürüyüş yapmaya alışın ve diğer insanlarla kurduğunuz bağın tadını çıkarın. Fotoğraflarınızın iyi olup olmadığı konusunda çok da kaygılanmamaya çalışın. Ne çektiğinizi, çektiklerinizin tam olarak nasıl göründüğünü merak ederken anı ıskalamayın. Tüm bunlar, gelecekteki (muhtemelen akşam eve gittiğinde bilgisayarın başına geçip fotoğrafları didik didik edecek olan) sizin kaygılarıdır. Onları bir kenara bırakıp eğlenmeye, yavaşlamaya, dilediğiniz kadrajı yakalamak için enteresan şekillere girmeye, kötü havada fotoğraf çekmeye (aniden bastıran yağmurun veya kuvvetli bir rüzgârın insanları ne hale soktuğunu izlemek çok keyifli), çocuk olmaya, doğaçlama yapabilmeye ve zihninizi fotoğraf haricindeki tüm gündemlere kapatarak rahatlamaya odaklanın.
Arkadaşlarınızın fotoğraflarınızı algılayış biçimine çok takılmayın. Sokak fotoğrafları kimisi için tuhaf olabilir. Yani herkesten çektiğiniz fotoğrafları anlamasını ya da beğenmesini beklemeyin. Bazı insanlar sadece gün batımlarını veya ışıl ışıl seyahat fotoğraflarını görmek ister.
Sokak fotoğrafçılığının biraz kompozisyon biraz da teknik detaylarına yer verdiğim ve ilham aldığım sokak fotoğrafçılarının isimlerini paylaştığım bir yazı daha hazırlayacağım. O zamana dek, “Buona luce!”*
* İtalyan sokak fotoğrafçılarıyla katıldığım bir yürüyüşte, fotoğraf çekmek için ayrılmadan hemen önce birbirlerine sık sık bunu söylediklerini duymuştum. Çok hoşuma gittiği için sizle de paylaşmak istedim. “İyi ışıklar!” veya “Işığın bol olsun!” gibi çevrilebilir.