Bohemya’nın Kalbi: Prag

Gotik yapıları, külahlı kuleleriyle masalsı bir kent Prag... Yüzyıllara meydan okuyan bu gri kentte, sokaklardaki ihtişamın izini sürüyorum.

Bazen hiç plan yapmadan kendimizi yollarda bulabiliyoruz. Neyse ki bazı kentler bunun için fazlasıyla uygun; sokaklar güzel sürprizler yapıp kendiliğinden sizi gitmeniz gereken yere kadar götürebiliyor. Ancak bazen de dersinize çalışmamanız eve büyük bir eksiklik duygusuyla dönmenize neden olabiliyor. Prag bu kentlerden biri. Gitmeden önce mutlaka ne görmek ve yapmak istediğinize karar vermeniz gerekenlerden.

Görkemli Prag, 17 ve 18. yüzyıl binalarının ihtişamıyla herkes gibi sizi de büyülüyor. 1992 yılından bu yana UNESCO’nun Dünya Mirası Listesi’nde bulunan kent, Gotik yapılar, kuleler ve kulelerin külahlarıyla masalsı bir havaya sahip. Barok ve Rönesans yapıların harikulade birlikteliği gözlerinizi kamaştırıyor ve kemerli geçitleri, köprüleri, avluları, şehre tepeden bakan bahçeleri, dar sokakları ve o sokakları süsleyen soluk tonda sarı, yeşil, mavi ve vişneçürüğü yapıları size dünyanın en güzel kentinde yürüdüğünüzü düşündürüyor.

Bir yanıyla da hüzünlü ve gri bir kent Prag. Bu hüznü ve griliği bir Kafka romanında ya da Rilke dizisinde farklı biçimlerde hissetmemiz mümkün. Prag’ı adımlarken kentin yüzyıllar içerisinde yaşadığı yükseliş ve düşüşleri hissediyor; Prag Baharı, Sovyet İşgali ve Kadife Devrim gibi geçtiğimiz yüzyılın önemli siyasi hareketlerinin bu sokaklarda yaşandığını hatırlıyorsunuz.

Sovyet tanklarının tüm kenti işgaliyle başlayan süreci komünizm ile özdeşleşen kişilerin heykelleri eşliğinde yansıtan Komünizm Müzesi, kentin geçmişini anlamak açısından oldukça önemli. Müze, ülkenin yaşadığı “hayal, gerçeklik ve kâbus” günlerine dair fotoğraf, propaganda metinleri ve videolardan oluşuyor.

10. yüzyıldan beri el değmeyen mimarisiyle büyüleyen Eski Kent, Rokoko üsluplu Kinsky Sarayı, Gotik Tyn Katedrali, Barok mimarisiyle göz kamaştıran Aziz Nicholas Kilisesi ve pek çok önemli tarihi yapısıyla hayranlık uyandırıcı. Çek Ulusal Kütüphanesi ile Mirror Şapeli’ne ev sahipliği yapan, vaktiyle bir külliye olarak kurulan Klementinum ve elbette ki meşhur Astronomik Saat Kulesi (Orloj), kentin göz bebeği konumunda.

Vltava Nehri üzerinde yükselen Karl Köprüsü, 1357 yılında inşa edilmiş. İki korkuluğu boyunca sıralanan 33 farklı heykelle bir sanat eserinin ihtişamına sahip olan 520 metrelik, 16 kemerli köprü, günün her saati orada bulunan müzisyenleri, ressamları ve en güzel fotoğrafı çekmek için çaba gösteren turistleriyle Prag’ın en gözde noktalarından biri. Rivayete göre yalnızca yayalara açık olan bu köprünün inşa sürecinde sıvası sağlamlaşsın diye halkın sürekli olarak yumurta getirmesi, köprünün yüzyılları aşan dayanıklılığının nedeniymiş.

Çekya’nın en önemli kiliselerinden biri olan ve içinde üç Bohemya kralı ile bazı azizlerin mezarları da bulunan, kente büyülü bir hava veren Aziz Vitus Katedrali ise Prag Kalesi’nin içinde yer alıyor. 14. yüzyılın ortalarında yapımına başlanan, Gotik ve Neo-Gotik tarzda şekillendirilen kilise, Prag’ın en önemli simgelerinden biri.

Her giden arkadaşımdan öyle duyduğum için mi, sokaklarını sevdiğim kadınla el ele gezdiğim için mi bilmem, Prag benim için aynı zamanda romantik de bir kent. Tarihi bölge Staré Město’nun köşe başlarından çıkan müzisyenleri, sokak ressamları, bölgenin kendine has ritmi ve elbette güneşin batışı… Siz de benim gibi gittiğiniz kentlerde en az bir kere güneşin doğuşunu ve batışını izlemeye meraklıysanız günün birinde mutlaka yolunuzu bu büyülü kente düşürmelisiniz.

Vltava Nehri’nin etrafına kurulan buçuk milyon nüfuslu bu güzel Bohemya kenti, “Prag”, “Prag 1”, “Prag 2”, “Prag 3” diye uzayıp giden bölgelere sahip. Tavsiyem, şehrin en merkezi bölgesi kabul edilen “Prag 1”de değil de, metro ya da tramvaylara kolayca ulaşabileceğiniz “Prag 2” bölgesinde konaklamanız. Zira şehrin toplu taşıması sefer sıklığı açısından gayet iyi ve dakik. 24 saatlik tüm toplu taşımalarda geçerli biletin fiyatı 110 Kron yani yaklaşık 4,5 Euro.

Tavsiyeler

Çek mutfağı genel itibarıyla domuz eti ve hamur işi üzerine kurulu. Bir çeşit yahni olan gulaş, haşlanmış et parçaları, kereviz, havuç ve kremayla yapılan svickova, lahana turşusu ve domuz etli hamurdan oluşan knedlo-zelo-vepro, bölgenin ünlü yemekleri arasında. Her  köşe başında karşınıza çıkabilecek atıştırmalıkların başında ise sosisli sandviç párek v rohlíku ile garnitürlerle yapılan sandviçchlebíčky geliyor.

Original Coffee: Kentin kahve ve kafe kültürünü şekillendiren mekânlardan biri olan Original Coffee, hızlı servisi ve uygun fiyatlarıyla üçüncü dalga kahvenin kentteki en iyi adreslerinden biri.

Lokal: Ambiente Grubu’nun sahibi olduğu ve geleneksel yemekleriyle ünlenen Lokal’de güzel bir öğlen yemeği molası verebilirsiniz.

La Degustation Bohême Bourgeoise: Yemeği bir seremoniye dönüştüren, bir Michelin Yıldızı’na sahip mekân, 1880’li yılların Çek yemek kitaplarını referans alan bir menüye sahip.

Kafka Museum: Kafka, Rilke, Havel, Kundera… Prag, sokaklarını yürürken boş bir kale size Kafka’nın ünlü Şato’sunu hatırlatabilir. Ya da önünden geçtiğiniz evlerin içinde bir Kundera karakterinin yaşadığını hayal edebilirsiniz. Prag’a kadar gelip Kafka’nın yaşadığı 22 numaralı evi ya da Kafka Müzesi’ni görmeden dönmek olmaz.

***

Bu yazı ilk olarak Glober dergisinin Temmuz 2019 sayısında yer almıştır.