Denizin dağlarla kol kola uzandığı, Balkanların incisi Karadağ, son yılların en gözde destinasyonları arasında. Tarihi başkent Podgorica ile Kotor Körfezi manzarasıyla baş döndüren Tivat ise bu güzel ülkeyi ziyaret etmek için başlı başına bir neden.
Önce başkent! Podgorica ile tanışmam, bundan birkaç yıl öncesine rastlıyor. Hayatımın yönünü değiştirmek istediğim bir dönemde, hiç para kullanmadan tamamen takas yöntemine bağlı kalarak iki ayımı geçirdiğim bu şehir, pek çok yönüyle unutulmazlar listemde. İki öğün yemek ve barınabileceğim bir oda karşılığında internet sitelerini yenileyip ufak tefek, gündelik işleri üstlendiğim küçük bir hostelde, her gün başka insanlarla başka hayaller hakkında konuşuyor; vakit buldukça da yeni bir şehri keşfetmek için en iyi ulaşım aracı olan bisikletime atlayıp şehrin merkezine, kırsalına ve tepelerine doğru yol alıyordum.
Karadağ’ın başkenti Podgorica, tarihi ve bana kalırsa görkemli bir şehir. Sözünü ettiğim, Floransa’nın ya da Venedik’in görkemi değil elbette. Bu kentin görkemi, coğrafi konumunda saklı. Podgorica’da aynı gün içerisinde bir dağa tırmanabilir ya da 50 kilometre uzaklıktaki Adriyatik kıyılarında güneşlenebilirsiniz. Sarp, kara dağlarla çevrili yemyeşil bir ovada kurulan Podgorica, derin bir tarihten coğrafi güzelliklere kadar aklınıza gelebilecek her şeye sahip; ferah ve sakin bir kent.
Ribnica ve Moraça nehirlerinin birleştiği yerde kurulan, 200 bin nüfuslu Podgorica’nın ismi geçmişten bu yana beş kez değişmiş. Eski Yugoslavya’da Titograd adıyla bilinen kentin tarihinde Romalıların, Osmanlıların ve Avusturya Macaristan İmparatorluğu’nun izleri var. Tüm bu tarihi katmanlar ise kentin çok kültürlü kimliğine yansımış. Bosna-Hersek, Arnavutluk, Hırvatistan, Makedonya ve Sırbistan da dâhil Balkan ülkelerinin hem dillerinin hem de kültürlerinin izine denk gelebileceğiniz Podgorica, çan sesinin ezan sesine karıştığı coğrafyalar arasında.
Karadağ’da Osmanlı İzleri
Podgorica’nın tarihi açısından önemli bir eşik ise kentin Osmanlı himayesine girdiği 15. yüzyıl. Podgorica, bu dönemden itibaren dört yüzyıl boyunca saat kulesinden camilere; çeşmelerden türbelere uzanan yapılarla bambaşka bir çehre kazanmış. Şehirdeki Osmanlı etkilerini sokaklarda yer yer görebilir, restoranlarda çay, çorba ve burek gibi ortak kelimelerle karşılaşabilirsiniz.
Kentteki Osmanlı izini sürmek için en doğru adres ise Stara Varos isimli eski yerleşim yeri. 17. yüzyılın sonunda inşa edildiği düşünülen; 16 metre yüksekliğindeki ünlü Saat Kulesi, son yüzyılın yıkımından sağ çıkmayı başaran yapılar arasında. Bölgedeki diğer ünlü yapılar ise Starodoganjska Dzamija (İskender Çavuş) ve Osmanagić (Osmanağa) isimli iki cami.
Kruševac bölgesinde,1891 yılında inşa edilen Petrovic Sarayı (Dvorac Petrovića) ise dönemin ünlü Petroviç Ailesi’nin ikametgâhı olarak inşa edilmiş. 1984 yılı ise saray için yeni bir dönemin başlangıcı olmuş. Bu tarihte kurulan, 60 ülkeden 1.000’in üzerinde esere ev sahipliği yapan Montenegro Çağdaş Sanat Merkezi, ülkenin kültürel kalbi haline gelmiş. Bu ünlü sarayı da çevreleyen yeşillikler içindeki kentin en büyük parkı ise Kruševac’ı görmek için başlı başına bir neden.
Gorica tepesindeki Aziz George Katedrali ve Nova Varos olarak geçen kentin yeni kısmı da oldukça etkileyici. Cuma ve cumartesi akşamları kalabalıklaşan, restoran ve barlarında yer bulmanın neredeyse imkânsız hale geldiği Podgorica’nın modern yüzü Nova Varos, kentin genç nüfusu tarafından çok seviliyor. Son yıllarda bir dönüşümden geçen kent, Moraca ırmağının üzerindeki Milenyum Köprüsü’yle de yenilikçi bir başkent olduğunu söyler gibi.
Göz Alıcı Tivat
Podgorica ile birlikte havalimanına sahip olan bir diğer Karadağ kenti Tivat ise çarpıcı manzaralarıyla aklınızda yer edebilir. Kotor Körfezi’ndeki (Boka) göz alıcı bölge, Porto Montenegro ismindeki lüks yat marinası, Venedik etkisi taşıyan mimari silueti ve zengin botanik bahçesiyle oldukça yeni ve modern. Doğal güzellikleri, plajları ve elbette havalimanına sahip olması, bölgeyi ulaşılabilir kılıyor. Geniş palmiyeli yolları, şık kafeleri ve güzel manzaralarıyla kendinizi Monaco’da hissedebileceğiniz bu lüks marina, Karadağ’ın geneline göre çok daha yüksek konaklama ve yeme-içme fiyatlarına sahip.
Tivat’ın dönüşümünde kilit rol oynayan Porto Montenegro, 450 yat kapasiteli limanı, butiklerden restoran ve otellere uzanan çeşitliliğiyle baş döndürücü. 183 millik ünlü sahil şeridi, 2009 yılından itibaren yabancı yatırımcılar aracılığıyla bugünkü görünümünü kazanmış.
Tivat’ta sahilden uzaklaşıp kasabanın iç kısmına doğru ilerlediğinizde dikkatinizi çekecek ilk yapı Buca olabilir. Gotik mimarinin son döneminden izler taşıyan bir bağ evi olan Buca, Tivat’ın simgelerinden biri konumunda ve içinde görülmeye değer bir sanat galerisi de barındırıyor. Hemen her sokağında iyi vakit geçireceğiniz Trg Sv. Roko meydanı ise her daim canlı ve hareketli. Tivat’ta kent merkezini keşfettikten sonra kendinizi masmavi suların kollarına bırakmak için gidebileceğiniz pek çok plaj var. Ancak en ünlüsü ve güzeli Plavi Horizonti. Çam ağaçlarıyla çevrili bu ünlü plaj, ılık suyu ve etrafı çevreleyen bozulmamış doğasıyla bir kartpostal görünümünde. Tivat’ı böylesine güzel yapan Kotor Körfezi’nin tamamını izlemek için iskeleden kalkan bir tekneye binip bölgenin tamamını keşfedebilirsiniz.
Karadağ’ın Güzelleri: Kotor ve Budva
Podgorica’ya oldukça yakın olan Kotor ve Budva, Karadağ’a kadar gitmişken ziyaret edebileceğiniz destinasyonlar arasında. Kotor, sokak kedileriyle meşhur, denizin hemen dibinde, eşsiz manzaralar sunan, küçük bir İtalyan kasabası havasında. Buradaki kasabanın arkasında yükselen kale merdivenlerini bitirebilirseniz göreceğiniz en güzel deniz manzaralarından birine tanık olabilirsiniz. Budva ise biraz daha deniz-güneş-kum olmadan yaz tatilini geçiremeyenlere hitap ediyor. Karadağ’ın Bodrum’u olan Budva’nın birbirinden güzel plajlarında iyi vakit geçireceğinize hiç şüphe yok. Doğada olmayı seviyorsanız, Avrupa’nın en derin kanyonu Tara’yı görmenize olanak veren ve UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne alınan Durmitor Milli Parkı’nı da ziyaret edebilirsiniz. Hem doğa aktiviteleri hem de yapacağınız yolculuğun süresi gereği, bu ünlü parka bir gününüzü ayırabilirsiniz. Kimileri için Karadağ sırf bu park için bile görülmeye değer bir ülke durumunda.
Görmeden Dönmeyin
Karadağ Körfezi’nin bir diğer ünlü bölgesi Perast, 15 dakikada bütün sokaklarını gezebileceğiniz ufacık bir Orta Çağ yerleşim yeri. Bölge, ondan fazla manastırı Venedik mimarisine sadık kalınarak yapılmış malikâneleriyle ünlü. Perast’i gezerken göreceğiniz iki küçük adaya ise bir tekne aracılığıyla ulaşmanız mümkün. Bu adalardan ilki Sveti George Adası (Sveti Djordje). Doğal yollarla oluşan bu ada, 9. yüzyılda inşa edilen ve ziyarete kapalı olan Sveti George Benedictine Manastırı’na da ev sahipliği yapıyor. Bir diğer ada ise Kayaların Hanımı (Gospa od Skrpjela). Bu yapay ada, çaprışmalarda ele geçirilen gemilerin içlerine kaya doldurulup batırılması ve üzerinin kayalarla doldurulmasıyla oluşmuş.
Tavsiyeler
Kentin temmuz ve ağustos aylarına tanıklık etsem de Podgorica için en ideal aylar, mayıs ve haziran ile eylül ve ekim ayları. Eğer deniz-kum-güneş konseptli bir yaz tatili yapmayacaksanız, tüm Karadağ şehirleri için aynı ayları tavsiye edebilirim. Bahsettiğim gibi bir tatil için her ne kadar yoğun olsa da temmuz, ağustos uygun olabilir. Tamamen kişisel tercihinize kalmış bir durum. Kalabalıktan hoşlanmıyorsanız eylül ortalarını tercih edebilirsiniz.
Diğer Avrupa başkentlerine kıyasla Podgorica’da konaklama ve yeme-içme fiyatları oldukça uygun. Dört yüzyıl boyunca Osmanlı himayesinde kalması, Karadağ’ın mutfağını oldukça etkilemiş. Porsiyonu bol restoranlarda köfte, kebap, balık ve hatta Türk mutfağının meşhur etli sebze yemeklerinin farklı yorumlarıyla karşılaşmaya hazır olun. Adriyatik’in karşı kıyısındaki komşusu İtalya’dan da derin izler taşıyan Karadağ, özellikle kıyı şehirlerinde pek çok İtalyan restoranı barındırıyor. Podgorica’daki Lupo di Mare isimli mekânda dolgulu ızgara kalamarın ya da Leonardo’da deniz ürünleriyle süslenmiş spagettinin tadına bakabilirsiniz.
***
Bu yazı ilk olarak Glober dergisinin Mayıs 2019 sayısında yer almıştır.
